56 :
22
|
(17-24) Ölümsüz gençler ve sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler, işlediklerinin karşılığı olarak, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler ve arzulayacakları kuş eti ile yanlarında dolaşırlar.
|
|
  |
|
56 :
23
|
(17-24) Ölümsüz gençler ve sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler, işlediklerinin karşılığı olarak, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler ve arzulayacakları kuş eti ile yanlarında dolaşırlar.
|
|
  |
|
56 :
24
|
(17-24) Ölümsüz gençler ve sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler, işlediklerinin karşılığı olarak, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler; seçecekleri meyveler ve arzulayacakları kuş eti ile yanlarında dolaşırlar.
|
|
  |
|
56 :
25
|
(25-26) Orada, “Esenlik! Esenlik!” söyleminden başka, boş ve günaha sokacak bir şey işitmezler.
|
|
  |
|
56 :
26
|
(25-26) Orada, “Esenlik! Esenlik!” söyleminden başka, boş ve günaha sokacak bir şey işitmezler.
|
|
  |
|
56 :
27
|
Uğurlulara gelince, nedir uğurlular?
|
|
  |
|
56 :
28
|
(28-34) Onlar dikensiz çiğde ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölgeler altında, çağlayarak akan sular kenarlarında, bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında, yüksek döşekler üzerindedirler.
|
|
  |
|
56 :
29
|
(28-34) Onlar dikensiz çiğde ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölgeler altında, çağlayarak akan sular kenarlarında, bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında, yüksek döşekler üzerindedirler.
|
|
  |
|
56 :
30
|
(28-34) Onlar dikensiz çiğde ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölgeler altında, çağlayarak akan sular kenarlarında, bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında, yüksek döşekler üzerindedirler.
|
|
  |
|
56 :
31
|
(28-34) Onlar dikensiz çiğde ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölgeler altında, çağlayarak akan sular kenarlarında, bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında, yüksek döşekler üzerindedirler.
|
|
  |
|
56 :
32
|
(28-34) Onlar dikensiz çiğde ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölgeler altında, çağlayarak akan sular kenarlarında, bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında, yüksek döşekler üzerindedirler.
|
|
  |
|
56 :
33
|
(28-34) Onlar dikensiz çiğde ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölgeler altında, çağlayarak akan sular kenarlarında, bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında, yüksek döşekler üzerindedirler.
|
|
  |
|
56 :
34
|
(28-34) Onlar dikensiz çiğde ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölgeler altında, çağlayarak akan sular kenarlarında, bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında, yüksek döşekler üzerindedirler.
|
|
  |
|
56 :
35
|
(35-38) Doğrusu biz kadınları yarattıkça yarattık, onları uğurlu olanlara yaşıt sevgililer olarak bakireler kıldık.
|
|
  |
|
56 :
36
|
(35-38) Doğrusu biz kadınları yarattıkça yarattık, onları uğurlu olanlara yaşıt sevgililer olarak bakireler kıldık.
|
|
  |
|
56 :
37
|
(35-38) Doğrusu biz kadınları yarattıkça yarattık, onları uğurlu olanlara yaşıt sevgililer olarak bakireler kıldık.
|
|
  |
|
56 :
38
|
(35-38) Doğrusu biz kadınları yarattıkça yarattık, onları uğurlu olanlara yaşıt sevgililer olarak bakireler kıldık.
|
|
  |
|
56 :
39
|
(39-40) Bir topluluk öncekilerden, bir topluluk da sonrakilerdendir.
|
|
  |
|
56 :
40
|
(39-40) Bir topluluk öncekilerden, bir topluluk da sonrakilerdendir.
|
|
  |
|
56 :
41
|
Uğursuzlara gelince, nedir uğursuzlar?
|
|
  |
|
56 :
42
|
(42-44) Kızgın ateşte ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar.
|
|
  |
|
56 :
43
|
(42-44) Kızgın ateşte ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar.
|
|
  |
|
56 :
44
|
(42-44) Kızgın ateşte ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar.
|
|
  |
|
56 :
45
|
(45-46) Doğrusu onlar, bundan önce görkemlilerdi ve büyük günah işlemekte direnip dururlardı.
|
|
  |
|
56 :
46
|
(45-46) Doğrusu onlar, bundan önce görkemlilerdi ve büyük günah işlemekte direnip dururlardı.
|
|
  |
|
56 :
47
|
(47-48) Ve şöyle derlerdi: “Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda, doğrusu biz ve önceki atalarımız da mı diriltilecekler?”
|
|
  |
|
56 :
48
|
(47-48) Ve şöyle derlerdi: “Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda, doğrusu biz ve önceki atalarımız da mı diriltilecekler?”
|
|
  |
|
56 :
49
|
(49-50) De ki: “Doğrusu öncekiler de, sonrakiler de belli bir zamanın belirli bir anında toplanacaklardır.”
|
|
  |
|
56 :
50
|
(49-50) De ki: “Doğrusu öncekiler de, sonrakiler de belli bir zamanın belirli bir anında toplanacaklardır.”
|
|
  |
|
56 :
51
|
Sonra doğrusu siz, ey yalanlayan sapkınlar!
|
|
  |
|
56 :
52
|
Andolsun, zakkum ağacından yiyeceksiniz;
|
|
  |
|
56 :
53
|
Karınlarınızı onunla dolduracaksınız
|
|
  |
|
56 :
54
|
Ve onun üzerine kaynar su içeceksiniz
|
|
  |
|
56 :
55
|
Hem de susuzluğa yakalanmış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
|
|
  |
|
56 :
56
|
İşte, onlara hesap günü sunulacak ağırlama budur.
|
|
  |
|
56 :
57
|
Sizi yaratan Biziz; hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?
|
|
  |
|
56 :
58
|
(58-59) Düşünün, attığınız atmık nedir? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa Biz mi yaratmaktayız?
|
|
  |
|
56 :
59
|
(58-59) Düşünün, attığınız atmık nedir? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa Biz mi yaratmaktayız?
|
|
  |
|
56 :
60
|
(60-61) Benzerlerinizi sizin yerinize getirmek ve sizi bilmediğiniz yerde var etmek için, aranı(zda ölümü Biz tayin ettik. Kimse önümüze geçemez.
|
|
  |
|
56 :
61
|
(60-61) Benzerlerinizi sizin yerinize getirmek ve sizi bilmediğiniz yerde var etmek için, aranı(zda ölümü Biz tayin ettik. Kimse önümüze geçemez.
|
|
  |
|
56 :
62
|
Andolsun, ilk yaratmayı öğrendiniz, öyle ise hatırlayıp anlamıyor musunuz?
|
|
  |
|
56 :
63
|
(63-64) Ne ektiğinizi görmüyor musunuz? Ektiklerinizi bitiren sizler misiniz, yoksa onları Biz mi bitiriyoruz?
|
|
  |
|
56 :
64
|
(63-64) Ne ektiğinizi görmüyor musunuz? Ektiklerinizi bitiren sizler misiniz, yoksa onları Biz mi bitiriyoruz?
|
|
  |
|
56 :
65
|
(65-67) Dilersek, Biz onu çerçöp yaparız, şaşar kalırsınız ve “Doğrusu, borç altına girdik, hayır, doğrusu, yoksun kaldık” dersiniz.
|
|
  |
|
56 :
66
|
(65-67) Dilersek, Biz onu çerçöp yaparız, şaşar kalırsınız ve “Doğrusu, borç altına girdik, hayır, doğrusu, yoksun kaldık” dersiniz.
|
|
  |
|
56 :
67
|
(65-67) Dilersek, Biz onu çerçöp yaparız, şaşar kalırsınız ve “Doğrusu, borç altına girdik, hayır, doğrusu, yoksun kaldık” dersiniz.
|
|
  |
|
56 :
68
|
(68-69) Düşünün, içtiğiniz suyu buluttan indirenler sizler misiniz, yoksa onu Biz mi indiriyoruz?
|
|
  |
|
56 :
69
|
(68-69) Düşünün, içtiğiniz suyu buluttan indirenler sizler misiniz, yoksa onu Biz mi indiriyoruz?
|
|
  |
|
56 :
70
|
Dileseydik onu acılaştırırdık, şükretmenize değmez mi?
|
|
  |
|
56 :
71
|
(71-72) Düşünün, yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz? Yoksa onu Biz mi var ediyoruz?
|
|
  |
|
56 :
72
|
(71-72) Düşünün, yaktığınız ateşin ağacını var eden sizler misiniz? Yoksa onu Biz mi var ediyoruz?
|
|
  |
|
56 :
73
|
Biz onu bir hatırlatma ve çölde konaklayanlar için yararlı kıldık.
|
|
  |
|
56 :
74
|
Yüce Rabbinin adını arı tut.
|
|
  |
|
56 :
75
|
(75-76) Hayır! Yıldızların yerleri üzerine yemin ederim. Ve doğrusu bunun ne büyük bir yemin olduğunu bir bilseniz!
|
|
  |
|
56 :
76
|
(75-76) Hayır! Yıldızların yerleri üzerine yemin ederim. Ve doğrusu bunun ne büyük bir yemin olduğunu bir bilseniz!
|
|
  |
|
56 :
77
|
(77-78) Doğrusu, o saklı bir yazımda bulunan saygın bir okumadır.
|
|
  |
|
56 :
78
|
(77-78) Doğrusu, o saklı bir yazımda bulunan saygın bir okumadır.
|
|
  |
|
56 :
79
|
Ona ancak arındırılmış olanlar dokunabilir.
|
|
  |
|
56 :
80
|
Alemlerin Rabbinden indirilmedir.
|
|
  |
|
56 :
81
|
Bu, yağcılık yapılacak bir söz müdür?
|
|
  |
|
56 :
82
|
Doğrusu, yalancılık yapmakla mı rızkınızı sağlıyorsunuz?
|
|
  |
|
56 :
83
|
(83-85) Kişinin canı boğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken. Biz o kişiye sizden daha yakımzdır, ama siz görmezsiniz.
|
|
  |
|
56 :
84
|
(83-85) Kişinin canı boğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken. Biz o kişiye sizden daha yakımzdır, ama siz görmezsiniz.
|
|
  |
|
56 :
85
|
(83-85) Kişinin canı boğaza dayanınca ve siz o zaman bakıp kalırken. Biz o kişiye sizden daha yakımzdır, ama siz görmezsiniz.
|
|
  |
|
56 :
86
|
(86-87) Eğer hesaba çekilmeyecek kimseler iseniz, doğru iseniz, o canı geri çevirsenize!
|
|
  |
|
56 :
87
|
(86-87) Eğer hesaba çekilmeyecek kimseler iseniz, doğru iseniz, o canı geri çevirsenize!
|
|
  |
|
56 :
88
|
(88-89) Eğer o gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve nimet cennetindedir.
|
|
  |
|
56 :
89
|
(88-89) Eğer o gözdelerden ise, rahatlık, hoşluk ve nimet cennetindedir.
|
|
  |
|
56 :
90
|
|
  |
|
56 :
91
|
Ey uğurlulardan olan kişi, sana esenlik olsun.
|
|
  |
|
56 :
92
|
Eğer sapıtmış yalanlayanlardan ise
|
|
  |
|
56 :
93
|
Kaynar sudan ağırlama sunulur,
|
|
  |
|
56 :
94
|
Ve alevli ateşe yaslatılır.
|
|
  |
|
56 :
95
|
Doğrusu, bu, andolsun kesin gerçektir.
|
|
  |
|
56 :
96
|
Öyleyse yüce Rabbinin adını arı tut.
|
|
  |
|
57-HADÎD SURESİ - Al-Hadid - MEDİNE/94 - 29 Ayet
|
Bismillahirrahmanirrahim |
57 :
1
|
(1-2) Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı arı tutarlar. O, uludur, bilgedir. Göklerin ve yerin egemenliği O’nundur; diriltir, öldürür. O her şeyi ölçümleyendir.
|
|
  |
|
57 :
2
|
(1-2) Göklerde ve yerde olanlar Allah’ı arı tutarlar. O, uludur, bilgedir. Göklerin ve yerin egemenliği O’nundur; diriltir, öldürür. O her şeyi ölçümleyendir.
|
|
  |
|
57 :
3
|
O, hem ilktir hem sondur, hem görünürdür, hem gizlidir. Ve O her şeyi bilendir.
|
|
  |
|
57 :
4
|
Gökleri ve yeri altı aşamada yaratan, sonra arştan hükmeden, yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilen O’dur. Nerede olursanız olun, O, sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.
|
|
  |
|
57 :
5
|
Göklerin ve yerin egemenliği O nündür. Bütün işler Allah a döndürülür.
|
|
  |
|
57 :
6
|
Geceyi gündüze katar; gündüzü geceye katar; O, gönüllerde olanı bilendir.
|
|
  |
|
57 :
7
|
Allaha ve elçisine inanın; sizi buyruk sahibi kıldığı şeylerden verin; aranızdan inanan ve iyilik için veren kimselere büyük ödül vardır.
|
|
  |
|
57 :
8
|
Elçi sizi Rabbinize inanmaya çağırdığı halde, size ne oluyor da Allaha inanmıyorsunuz? Eğer inanacaksanız, sizden sağlam söz de almıştı.
|
|
  |
|
57 :
9
|
Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ilkeler indiren O’dur. Doğrusu, Allah size karşı sevecendir, acıyandır.
|
|
  |
|
57 :
10
|
Siz, neden Allah yolunda sarfetmiyorsunuz ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah’ındır. İçinizden fetihden önce sarfeden ve savaşan kimseler, daha sonra sarfedip savaşan kimselerle bir değildirler; öncekiler daha üstün derecededirler. Oysa Allah hepsine en güzel olanı söz vermiştir. Allah işlediklerinizden haberdardır.
|
|
  |
|
57 :
11
|
Kim Allaha güzel bir ödünç verirse, O, karşılığını kat kat verir ve ayrıca ona şerefli bir ödül de vardır.
|
|
  |
|
57 :
12
|
İnanmış erkeklerin ve inanmış kadınların, önlerinde ve sağ yanlarında ışıklarının yürüdüğünü gördüğün gün, onlara “Bugün altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacağınız cennetler sizindir!” müjdesi var. İşte bu büyük başarıdır.
|
|
  |
|
57 :
13
|
İkiyüzlü erkekler ve ikiyüzlü kadınlar, inanmışlara “Bizi bekleyin, ışığınızdan faydalanalım” dedikleri gün, onlara “Ardınıza dönün de ışık arayın” denir; aralarına, kapısı olan, iç tarafında acıma ve dışında azap bulunan bir duvar çekilir.
|
|
  |
|
57 :
14
|
Onlara “Biz sizinle beraber değil miydik” diye seslenirler. Onlar da “Evet, öyle”; ancak, Allah’ın buyruğu gelene kadar sizler kendinizi ayarttınız, duraksadınız, şüpheye düştünüz, sizi kuruntular aldattı ve sizi pek aldatanlar Allah’ diyerek de aldattı.
|
|
  |
|
57 :
15
|
Bugün sizden ve inkâr edenlerden kurtulmalık kabul edilmez. Varacağınız yer ateştir. Oraya layıksınız, ne kötü bir gidiş yeridir.
|
|
  |
|
57 :
16
|
İnananların gönüllerinin Allah’ı bilinçle anma ve inen gerçeğe inanma zamanı daha gelmedi mi? Onlar, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar; onların üzerinden uzun zaman geçti de, yürekleri katılaştı, çoğu yoldan çıkmış kimselerdi.
|
|
  |
|
57 :
17
|
Bilin ki, ölümünden sonra yeri Allah diriltmektedir; size aklınızı kullanırsınız diye açık ilkeler anlattık.
|
|
  |
|
57 :
18
|
Doğrusu, gönülden sunuda bulunan erkeklere ve gönülden sunuda bulunan kadınlara, Allah’a güzel bir ödünç verenlere, kat kat karşılık verilir; onlara şerefli bir ödül de vardır.
|
|
  |
|
57 :
19
|
Allah a ve elçilerine inananlar, işte bunlar Rableri katında dosdoğru olanlar, tanık olanlar da onlar olup, onların ışıkları ve ödülleri vardır. İnkâr edip ilkelerimizi yalanlayanlar, işte onlar da alevli ateşliklerdir.
|
|
  |
|
57 :
20
|
Dünya hayatının oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olma çabasından ibaret olduğunu bilin. Bunların durumu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır, Allah’ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçimliktir.
|
|
  |
|
57 :
21
|
Rabbiniz tarafından bağışlanmaya; Allaha ve elçilerine inananlar için hazırlanmış, genişliği yerle göğün genişliği kadar olan cennete koşuşun; bu, Allah’ın isteyene verdiği bolluğudur. Allah büyük bolluk sahibidir.
|
|
  |
|
57 :
22
|
Yeryüzünde olan ve başınıza gelen bir olayı ortaya koymamızdan önce, şüphesiz, o kayda geçmiştir. Doğrusu, bu Allah’a kolaydır.
|
|
  |
|
57 :
23
|
Bu, kaybettiğinize üzülmemeniz ve O’nun size verdiği nimetlerle sevinmemeniz içindir. Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.
|
|
  |
|
57 :
24
|
Bunlar cimrilik ederler ve insanlara da cimrilik yapmalarını söylerler. Kim yüz çevirirse, doğrusu Allah zengindir ve övülmeye layık olandır.
|
|
  |
|
57 :
25
|
Andolsun, elçilerimizi açık belgelerle gönderdik; ve onlarla beraber insanların denkserlikle iş görmeleri için kitabı ve ölçüyü indirdik; içinde büyük güç ve insanlara birçok faydası bulunan keskin anlayışı var ettik. Bu, Allaha ve elçilerine görmeksizin yardım edenleri ayırması içindir. Doğrusu, Allah güçlüdür, uludur.
|
|
  |
|